28 Şubat’ta, darbenin yıldönümünde, Emre Altoparlak, Selim Özkul, Yücel Bağatur ve ben yine Uludağ’daydık. Postmodern!
Uludağ’ın alışılagelmiş, sisli ve lodoslu havasının hakim olduğu oteller bölgesinde telesiyejden indiğimizde burnumuzun ucunu göremiyorduk.
Ayaklarım sise rağmen beynimin önünde gidiyor artık. Muhtar!
Kamp bölgesine vardığımızda, bugünkü tırmanış planları hayal olmuştu. Ancak, günü yine de verimli geçirebilmek ve hafif bir yürüyüş yapmak adına bölgede keşfe çıktık. Hep beraber çanağın sağ kısmındaki, daha önce çıkışı yapılmamış kuleye doğru yöneldik. Olası rotaları gözden geçirip çanağın içinde de biraz dolandıktan sonra, tekrar kampa döndük ve uzun gecenin karanlığında muhabbete daldık.
Ertesi gün, Emre ve Selim’in kamptan erken ayrılmasının ardından, ağır adımlarla kampı arkamızda bırakıp herhangi bir planımız olmadan yollandık pazar ayinine…
En sonunda, bir gün önce Emre ve Selim’in incelediği, kule üzerindeki en belirgin bacanın altında bulduk kendimizi. Proje casusluğu!
Kulenin sağında, kuzeye, yani oteller bölgesine bakan yüzünde, son kısmında belirgin bacayla sonlanan güzel bir hattı, görece kısa (toplamda 70 metre civarında) üç ip boyu tırmandık.
Yücel Bağatur ikinci ip boyunun girişinde |
Yücel Bağatur baca etabında |
Serkan Ertem bacaya yükselirken |
İlk ip boyu belirgin kar setinde başlayıp, kısa kaya/kulvar ile bir üst sete çıkıyor. Buradan belirgin açık baca ile devam edip üstte büyük sette bitiyor. Açık bacanın giriş hamleleri negatif, oldukça sıkıntılı başlıyor. Kar/buz yok, tamamen kuru-sıkı tırmanış (dry-tooling. Bu ip boyunda, önümdeki ipin sürekli kamerama dolanması ve negatif hamlelerin sarsıntısı yüzünden ipe oturmak zorunda kalıyorum (M5+). Acemi GoPro kameramanı, sıkı al oğlum Yuci!
İkinci ip boyu büyük kar setinde, büyük bacanın altında başlıyor. Yine sarsıcı, birkaç negatif hamle dizisiyle bacaya ulaşılıyor. Bacanın içi seni, dışı beni yakar misali…
Kar/buz yine yok ve güvensiz, esneklik gerektiren, sürekli kazma değiştirdiğin hamleler. Yücel bu kısmı, baldırlarımızı yakan tek-diş (monopoint) kramponlar ile bacaya girmeden geçiyor, ben ise bacanın içinde takoz misali sıkışıyorum. İlk ip boyunda biraz daha sarsıcı bir 25 metrenin ardından, bacanın bitimindeki omuzda, ikinci ip boyu noktalanıyor (M6).
Bundan sonrası Patagonya misali, Uludağ’ın nemli yapısı ve lodos rüzgarı ile seyreden kar yağışlarında oluşan mantarımsı kar oluşumuyla kulenin üstüne devam ediyor. İp birliğinde kolay etap (20 metre).
Kulenin güneye bakan tarafında, görece kolay ve serbest inilebilecek kısımdan inip kampa yollanıyoruz.
Kampa yürürken ortak bir kararla; daha önce çıkışı yapılmamış bu kuleye, 2014 yılının Ağustos ayında talihsiz bir kaza sonucu aramızdan ayrılan dostumuz Emrah Özbay’a istinaden, Özbay Kulesi ismini, rotaya ise Emrah’ın tırmanışın her alanı için kullandığı sözü ve uygulamadaki yaklaşımı için “Sert Ol’’ ismini veriyoruz.
Serkan Ertem, baca içinde |
İkinci ip başlangıç ve bitimi |
Karşıdan kulede tırmanış |
Sert Ol, Özbay Kulesi, Uludağ
1. ip boyu: 25 metre, M5+
2. ip boyu: 25 metre, M6
3. ip boyu: 20 metre, kolay etap
Ekip: Serkan Ertem ve Yücel Bağatur
Not: Dereceler önerilen derecelerdir.
Özbay kulesinin üstünde |
|
Sanırım 2004 yılının Aralık ayında, Bursa’dan bir arkadaşımın isteği üzerine, bir otobüs durağında, ağır sırt çantası omuzlarında, Uludağ dönüşü karşılayıp, bir gece evimde misafir etmiştim. Aynı hafta sonu Bursa Narlıdere’de beraber tırmanma şansını da yakalamıştım. Aradan henüz 2-3 hafta geçtikten sonra Nurettin Özcan ile Parmakkaya kış çıkışını yaptıklarını duymuştum. “Vay be, sağlam çocukmuş” demiştim kendi kendime.
O zaman henüz 23 yaşında olan Emrah Özbay ile böyle tanışmıştık.
Daha sonraları artarak devam eden dostluğumuz sonucunda, 2013 yılında Kaçkarlarda beraber tırmanma şansını yakalamıştım.
Son yıllarda, Kaynaklar Kaya Tırmanış Şenliği zamanları gelenekselleşen rakı gecelerimiz esnasında dağlar ve rotalar üzerine hayaller kurup Ferdi Tayfur dinlemişliğimiz bile olmuştu, rakı kadehleri arasında…
Sakin, sükunetli mizacıyla örtüşmüş yumuşak sesiyle, tane tane konuşur, kızgınlık ve kırgınlıklarını hiçbir zaman belli etmezdi.
“Sert ol ortak, sert ol” derdi ve öyle yaklaşırdı dağcılığa ve tırmanışa. Türkiye’de yetişmiş en iyi birkaç dağcı/tırmanıcıdan birisiydi. Ve sanırım hep de öyle kalacak hepimiz için…
Uludağ için planlar yapmıştık, fırsat olmadı… 2014 yılının Ağustos ayında, Fransa Chamonix’de iki hafta beraber vakit geçirip, 12 Ağustos sabahı Türkiye’ye dönerken kucaklaşarak ayrılmıştık. Onu hep böyle hatırlayacağım; kucaklaşarak ayrıldığım…
Emrah Özbay’a…
16 Mart 2015 / Bursa
Yazar: Serkan Ertem
|