E-Posta: Şifre:
 Üye Ol  -  Şifremi Unuttum
Kapıdaki Barbarlar
23.12.2010
Facebook Google+

"Bu metin, boltlama ve riskin kabul edilebilir hale gelmesi için nasıl manipüle edildiğine dair bir yazı olarak başladı. Orijinal başlık 'Kızgınız' dı. Sonra 'Yüksek Solo Sanatı' haline geldi. Son olarak da 'Alpin Stil Kardeşliği: Tırmanış Dini ve Cihad İçin Bir Neden' de karar kıldım. Rock&Ice, kapağında 'Kapıdaki Barbarlar' başlığıyla, içeride ise 'Twight’ın Tutkusu: Alpinizm Niçin Ölmeye Değer' başlığıyla bu yazıyı yayınladı."

Bir arkadaşımla ‘’Second Amendment’’i 1 tartıştığımız bir sırada, alternatif bir bakış açısına hoşgörü gösterip gösteremeyeceğimi sorduğunda aldığı, hayır cevabı, inancımın rasyonel değil de dini olduğunu öfkeyle söylemesine neden oldu. Ben de kısmen bunu kabul ettim. Bugün, tırmanış etiği konusunda bir mücahit olduğumu kabul ediyorum, ideallerime aşkla bağlıyım, başkaları bu ideallere saldırdığında da cihat çağrısında bulunuyorum.

Eskiden kesin kurallara niçin inandığımı, niçin önemli olduklarını anlatmak için çabalardım. Öğrendim ki etik tartışılırken, insanlar, dini bir inançtan farklı olmayacak şekilde bildikleri doğrular yüzünden, dinlemekten ziyade konuşmayı tercih ediyorlar. Dolayısıyla ben de sebeplerimi anlatmak yerine inancımı anlatmaya yoğunlaştım.

Tarikatımın özü 2, kişinin özkaynaklarını sevmeyi, doğal bir meydan okumanın gereksiz teknolojiyle üstesinden gelinmesine karşı isteksizliği içerir. Tarikatımın her üyesi tarihe hürmet eder, yaptıkları rotalarla birlikte bizden öncekilerin kendilerine de saygı duyar. Bizler partnerliği ve ikonumuz olan ipi onurlandırırız. Bağlılığın, teslimiyetin ve riskin ruhsal gelişim için gerekli olduğuna inanırız. Tabi ki her dinde olduğu gibi bizim de en köktencisinden en liberaline tefsirlere açık başka hükümlerimiz de vardır. Kendisini bilinmeyenin tehlikesine atan tırmanıcı, dönüşün olmadığı noktaya gelmiş olduğunda hayatta kalır (ya da kalmaz), tarihin hiyerarşisinde özel bir yere sahip olur.


Nisan 1986: Kangtega (6799m) kuzeybatı sırtı ilk çıkışında Alison Hargreaves. Hargreaves ve Twight bu çıkışı alpin stilde 10 günde tamamladı.

Haziran 2000: Scott Backes, Steve House ve Mark Twight Denali (6194m) dağının güney yüzündeki Slovak Direct rotasında. Ekip bu rotayı 60 saatlik tek bir tırmanışla tamamladı.

Tarikatımız, her eğlencenin ya da sporun beklenen evrim sürecini kötüleyerek, kalabalıkların üzerinde kalmayı umut eden yaşlılarla dolu değildir. Emin olmanız için, yaşlandıkça ve tecrübem arttıkça değerlerim evrimleşti fakat bunlar takip eden tırmanıcıların ilerleyişiyle tezat oluşturmadı. Tırmanışı ve dağları seviyorum. Bu sevginin istediği bedeli seviyorum. Benim dinim tırmanıcının en iyi haline ulaşmasını sağlayan organik meydan okumalar ile tırmanıcı arasındaki yüzleşmeye değer verir. Bugün sıklıkla tırmanıcılar yetenek veya teslimiyetten ziyade teknolojinin yüksek performansıyla bu meydan okumaların üstesinden geliyorlar. Reinhold Messner bu tür tırmanıcıları, cesaretlerini çantalarında taşıyanlar olarak adlandırıyor.

Messner ayrıca, ulaşılan her amaç yok edilen bir hayaldir der. Hayallerin yok edilmesinin bedeli, eğer tırmanıcı bu hayali, aşırı teknolojinin gücünü kullanıp kolay ulaşarak küçültmeyip de, içini dolduracak şekilde yüceltiyorsa, ödenmeye değerdir. Kaç tane hayale bir ömürde sahip olacaksınız? Ve de gerçekleştirildiklerinde ya da yok edildiklerinde yerine ne koyacaksınız? Niceliği nitelikten fazla seven modern tırmanıcı hayallerini ufak değişikliklerle tekrar eder; azıcık daha zor, daha uzun, daha hızlı belki de sadece farklı bir bölgede. Bir tırmanıcı ciddi halde yeteneklerinin, yapabildiklerinin üstünde bir hedef seçtiğinde, sıklıkla deneyimi ve tutkusu arasında köprü oluşturabilmek için teknolojiyi kullanır. Ve bir başka öz kaynak yığını oluşmuş olur. Bir başka rüya ölür. Çok az tırmanıcı gelişimsel bir sıçramayı ve bunu kariyerlerine aktarmayı başarabilir.

Üzücü bir şekilde diğer tırmanıcıların, kendi dinleri içerisinde bu sıçramaları fark edebilmeleri aynı oranda zordur.

Dougal Houston, Eiger Direk’in (Harlin rotası) 1966 daki çıkışından sonra kayda değer bir öz eleştiri anında, neden böyle muhteşem rotalar geçersiz kılınmış metotların benimsenmesiyle safi ağır ve sıkıcı iş haline indirgeniyor, diye yazmıştır. Bir optimist olarak Nietzche-vari amacı insanın evrimi olduğundan, ekibinin Eiger’deki rotasını mantıklı görünen, fakat kötü bir kuşatma olan stilde değil de alpin stilde tırmanmamış olmasından hayal kırıklığına uğramıştı. Bir Japon ekibi 69 da sabitleyerek, matkaplayarak (Rote Fluh da sadece 100 bolt) ve 1.5 tonluk malzemeyi bu yüzde cekerek 5 hafta geçirdi. Görünen o ki dağlarda teknolojinin aşırı kullanımı nadiren ters tepkilerle karsılaşmasına rağmen çoğunlukla pozitif reaksiyon görüyor. Daha da kötüsü kayıtsız şartsız yapılması gerekenmiş gibi algılanıyor… ve bir kere matkap ortaya çıktığında nadiren minimum sabit malzeme kullanımı görülüyor.

Bu durum kısmi etik bakış açılarıyla ve dinlerince uygun görülen bazı bölgelerde kabul edilebilir. Matkap bir sopa gibidir. Birisi onu tutuyorsa bir yere vuracağı kesindir.

Risk kontrolü için nedenlere sahip olan ya da münasipliğini gösteren bir kimsenin, daha geleneksel inanca sahip insanlar tarafından tırmanılmış olan rotaların bile revize edilmesi ya da retro boltlama ile tarihinin silinmesi anlamına gelse dahi, bu günahın çağrısına karşı koyabileceğini hayal bile etmeyin. Teknolojik süper güç en iyisini bilir. 5.8 lik çatlağı boltlar ve şimdi siz de BENİM deneyimimi tadacaksınız der. Kendi kabul edilebilir risk seviyesine göre uygun aralıklarla yerleştirdiği boltlarla kendi konfor seviyesini empoze eder. Böyle yaparak kendi teknik seviyelerine, kişisel güvenliklerine ve deneyimlerine dayalı, daha çok ya da az malzeme yerleştirme özgürlüğüne sahip olunan daha geleneksel metotlar uygulanmasından mahrum bırakır. Her şeye muktedir matkabı, artık her tırmanışa kendisiyle başlayacak şekilde rotanın tarihini yeniden yazmış olarak eşlik eder.

Tarihi yeniden yazabilme becerisi yaptığı değişikliği haklı hale getirmez. Teknoloji merkezli revizyonizm, tırmanıcılar dağlarla daha basit seviyede karşılaştıklarında kavranılan gerçekleri yok eder. Dağlardan en büyük dersleri; ilişkimiz eşit olduğunda, hayatta kalma becerime, sahip olduklarıma veya partneriminkilere güvenip, minimum inorganik kaynak kullandığım zamanlarda aldım. O günlerde dağların hayır deme hakkı vardı. Dağlar kendini güçlü bir şekilde savunduğunda, yapay bir şekilde zorluk derecesini düşürmeyi veya ehilleştirilmiş riski reddedip geri çekilirdik.

Ehilleştirilmiş rotalar o kadar elverişli ve güvenlidir ki, hemen rotanın altından veya internetten bulduğumuz partnerlerle çıkılabilir. Risk çıkarıldığında, tehlikeli ve bilinmeyenin olduğu rotalarda gerekli olan partnerler arası güven ilişkisi gereksiz hale gelir. Partnerliğin ve ipin temsil ettiği değerlere bu şekilde düşüncesizce yaklaşılması beni çileden çıkartır. İp benim için dini bir ikondur. Parçalanmış bir yuvanın çocuğu olarak partnerlerime güvenemedim ve güvenin değerini uzun süren şüphelerden sonra keşfettim. Söylenildiği gibi sonradan olanlar en fanatikler olur.


Nisan 1992: Aiguille des Pelerins Kuzey Yüzü'ndeki 'Beyond Good and Evil' (ED+, 5.9, A3) rotasının 5. ip boyunda. Andy Parkin ve Mark Twight bu rotanın ilk çıkışını 3. denemelerinde gerçekleştirdi.
Temmuz 1985: Eric Perlman ve Alan Bradley Eiger Kuzey duvarındaki rampanın altında.

80’de tırmanmaya başladığımda kendi isteklerimi her şeyin üstünde tutardım. Başarısızlığın tek sebebi olarak kendimi gören biri olarak, başarıyı da paylaşmayı reddederdim. O yıllarda sıklıkla kendi başıma tırmandığım ya da az da olsa benim için bir şeyler yapabileceklerini düşündüğümde birileriyle tırmandığım yıllardı. Aydınlama yolunda olduğumu düşünürdüm: Ronin: doğada yalnız başına dolanan ruhunu olgunlaştırmak için vücudunu fiziksel olarak cezalandıran ve heybetli şeyler düşünen biri. Fakat bu yavaş etki eden bir zehirdi. Kendi saçmalıklarıma inanmaya başladım, kendi kuyruğumu kovaladım, kendimi tekrar ettim. Durgunluktan kokmuş su gibiydim.

Bazı geceler ipin manasının, kişisel güvenlik aracından, beklentilerin deneyimle uyuşmadığı durumlarda gelen geri çekilmelerdeki hayata bağlayan çizgiden daha öte olduğunu düşünürdüm. Sonra bana partnerliğin manasını ve ipin temsil ettiği değerleri öğreten bir adamla karşılaştım. Bundan önce daima bencilce düşünür ve bunun için alçalırdım da. Scott Backes bana bencilliğin, partnerliğin antitezi olduğunu gösterdi. Bütünün parçalarından daha büyük hale gelmesi için, kişisinin 'ben'liğinden vazgeçip, 'biz'in ateşini körüklemesi gerektiğini öğretti. Birbirimizin en mahrem korkularını ve zayıflıklarını, aşklarını ve güçlerini ve kırılganlığımızı kabul ettiğimizde, kendimizi yücelttik. Birbirimize, terk edilmeyeceğimizi bilerek ve ipe sadece kendimizi kurtarmak için saygısızlık etmeyeceğimizi bilerek tamamen güvendik.

Partnerliğimiz bizi birleştirip, aynı kardeşlikle bağlanmış tırmanıcılara yaklaştırırken, bizimle aynı düzlemde yer almayan tırmanıcılardan da ayırdı.

Biz kardeşler sıkıntıları paylaşmış ve partnerliğimizin gücüyle üstesinden gelmiş olarak, sadece kendi aramızda konuşabildik. Bu kopuş kibir gibi algılanabilir fakat kaynağında kibirden, küstahlıktan çok uzaktır. Bir keresinde fark ettim ki başarı sadece dağın zirvesine ulaşmakta değil, aynı zamanda arkadaşımın omuzları üzerinde ulaşmaktır. Bunu hissettim ve kalbime yerleştirdim. Kardeşlik, inananlar katıldıkça ve idealleri için öldükçe büyüdü. Ve hala dinç, ayakta kaldık.

Kardeşliğimiz cesareti teknikten daha değerli bulur. Çünkü ölüm riskinin ruhsal gelişimin gerekli bir parçası olduğuna inanırız. Ölüm dürüst olmaya iter (Teknik ise daha zor etaplarda değerlerimizi uygulamamıza yardımcı olur).

Tırmanışın kalbi, hayatın geçiciliğini görünür hale getirir, partnerlerim öldü, neredeyse ben de… Uyandım, kim olduğumu öğrendim, hayata ve yaşamış olduklarıma saygı duymayı öğrendim. Yapabilirliğimin eşiğinde tırmandığımda, ölüm korkusu her şeyimi, kendimi, tırmanışa vermeye zorladığında, cesaretim şüphemden üstün geldi ve saflaştım. Böyle anlarda risk, kabul ettiğim ve başkalarının da öne sürdüğü limitlerimi aşmaya zorladı. Büyüdüm. Alpinizmin neden olduğu stresin süresi ve keskinliği beni açlık ve susuzluğa, hipoksi ve soğuğa, bazen de yalnızlığın eşlik ettiği ekstrem psikolojik ve fiziksel tükenme noktalarına getirdi. Bu kendini kırbaçlama pozitif duygulara geçişi garantiledi. Aldığımız eğitimden kaynaklı geçici güvenle değil de yapabildiklerime ve yapamadıklarıma saygıyla, dağın güzelliğiyle, baharın gelişiyle...

Dinimiz sahte testlere ve tahta kılıçlarla yapılan provalardan ziyade bıçağın keskin gerçekliğine değer verir. Mabedimiz dağın kendisindedir, dojo’da 3 değil.

Spor salonlarıyla ilgili hiçbir sorunumuz yok. Basitçe kuralları ve ürünleri bizimle uyuşmuyor sadece. Salonda risk, legal sorumluluklarla minimalize edilir. Tırmanıcılar -sadece salon tecrübesi olanlar- gerçek kayaya geçtiklerinde de riski minimalize etmek için maksimum teknoloji uygulamanın normal olduğunu düşünürler. Fakat doğada düşekler (crash pad), ipsiz gitmenizi yasaklayan rotalar, işaretli tutamaklar ve her iki metrede bir filiz veren emniyet noktaları yoktur. Salonda, tırmanıcı gıdıklanmasına yetecek kadar minimal miktarda korkuya göğüs gerer ve başkaları tarafından kontrol edilen gerilime sahip olur. Dojonun güzelliklerine alışmış bu tırmanıcı -bilinçli ya da bilinçsiz- benzer deneyimi doğada da bekler ve bu da ancak ehilleştirilmiş, kontrollü meydan okumalarla mümkün olabilir.

Kardeşlik; alpin stili; kuşatma dininin ve spor tırmanışın antitezi olarak en yüksek tırmanış ideali olarak kabul ettiğinden, bizler dağların uyguladığı testlerin gereksiz teknoloji ve sahte taktiklerle modifiye edilmesini reddediyoruz. Dağın yüksekliğini azaltmak için destek oksijeni, ya da dağ direnç gösterdiğinde inişleri garantiye alacak sabit hatları kullanmayacağız. Doğal imkanlar olmadığında boltları çakmayacağız, fakat belki ikiyüzlüce iniş istasyonu olarak sikke çakacağız ya da takoz bırakacağız. Bu sert çevrede ideallerimizi hayata geçirmek için gerekli olduğu takdirde minimum malzeme kullanmayı kabul edeceğiz. Bu durumu da teknik, cesaret, antrenman ve acının kabullenilme kabiliyetinin artışıyla parça parça azaltacağız. Biz keskin kılıçla antrenman yapıyoruz, vücudumuzu ve zihnimizi dayanmaya eğitiyoruz. Karşılaştığımız her zorlukta ideallerimizi maksimum seviyede uygulamaya çalışıyoruz. Bazen zayıf kalıyoruz. Her başarısızlık örneği analiz ediliyor; nadiren fiziksel zayıflıktan çoklukla da pes eden zihinden.

Bu çevre; dinimizin de değer verdiği, sürekli dayanıklılığı empoze eder. Büyük rotalar iç gözlemi, murakabeyi, kendini tanımayı ve bunlar için fırsatı sağlar. Uzun, acılı bir deneyim insanın ruhunun bütün huylarından daha iyi bir öğretmendir. Dağların aynasında kendilerine bakan birçokları, kendilerini arzularken buldular. Bu yüzden kişisel eksiklerini kapatmak için başka dinlerin ideallerini uyguladılar. Veyahut iç gözlemin mümkün olmadığı, gereksiz bulunduğu, ancak becerebildikleri kısa süreli deneyimler haline getirerek alpin deneyimi imbikten geçirdiler. Alpin stil dini, karakter seçer ve sahtekârlar her zaman elenirler.


Mayıs 1994: Hunter Dağı üzerindeki 'Deprivation' rotasında dik buz etaplarında tırmanış. Mark Twight ve Scott Backes bu rotayı hızlı ve hafif stilde tek seferde (tırmanış ve iniş 72 saat) tırmanmıştı.

Mayıs 1986: Jeff Lowe Nuptse'nin güney kulesi (pillar) tırmanışı denemesinde dik kaya etaplarına yaklaşırken. Twight bu bölümün yarım ip boyunu KBs, RURP gibi malzemelerle yapay tırmandı (A4). Birkaç yıl sonra ise bu ip boyuna boltlar eklendi.

Dinler ortak olarak düşüncelerini, ideallerini tasvir etmek amacıyla olayları kullanır. Bizim dinimiz de farklı değildir. Alpin stilin altın standardı 80’lerin ortalarında oluşturuldu. İlk olarak 1984’te Nils Bohigas ve Enric Lucas Annapurna I’in (8092m) 2500 metrelik güney yüzünü sabit hat, sabit kamp kullanmadan kendi kapasitelerine ve sırtlarında taşıdıklarına dayanarak tırmandılar. Rota üstünde (5.9, A2. 80 derece buz) 6 gün geçirdikten sonra ana zirveyi ziyaret ettiler ve Polonya rotasından indiler. Bir sonraki sene Voytek Kurtyka ve Robert Schauber, Gasherbrum IV (7925m)’ün Batı Yüzü'nü tırmandılar. Zirveyi kaçırmış olsalar da, bu tırmanış, stili geliştirmek isteyenlerin üzerlerine 20 yıl boyunca bir işaret feneri gibi parladı. Bu tırmanışlar zamanlarının kurallarının istisnaları olarak, diğerlerinin izlemesi için bir yol gösterdi. Ne yazık ki çok azı, onların vizyonlarını paylaştı.

Paylaşanlarsa, bunu göstermekte gayretliydiler. Silvo Karo ve Janez Jeglic Bhagirathi III (6454m) Batı Yüzü’nü (5.11, C/D, A4, 85 derece buz) alpin stilde 1990 da tırmandılar. Marko Prezelj ve Andrej Stremfelj 1991 de Kangchenjunganın güneybatı sırtını çıktılar. Steve House’un Scott Backes ve benimle Denali üstündeki Slovak directini tek atımlık tekrarı, Prezelj ve Stephan Koch’un Denali’de yeni, zor bir rotayı aynı stilde çıkmaları için gerekli yolu hazırladı (Light Traveler). Bu aynı şekilde House ve Rolando Garibotti’ye, Mont Foraker İnfinite Spur’un minimum malzemeyle hızlıca (25 saatte) çıkılabileceğini ispatladı.

House, Pakistan’da K7’nin (6934m) Güneybatı Yüzü'nde 2600 metrelik yeni bir rotayı (5.10, A2, 80 buz, M6 artı) 27 saatte sololayarak, zirvenin de ikinci çıkışını yapıp çıtayı yükseltti. Aynı ağır havada Kelly Cordes ve Josh Wharton Trango Kulesi’nin (6286m) güneybatı sırtına, 27 pound (12.24kg) ağırlıkta tek bir çantayla girdiler. 7500 footluk (2286m) (5.11, R/X.A2, M6) rotayı 1990 daki başarısız İspanyol kuşatmasındaki stili büyük ölçüde geliştirerek 4,5 günde çıktılar.

1981 de Lhotse Güney Yüzü’ne Alex Kunaver liderliğinde düzenlenen başarılı kuşatma ekspedisyonunu yorumlarken, Al Rouse, Kunaver’in dağcılığa büyük bir hizmet yaptığını, dünyadaki muhtemel en zorlu yüzü tırmanarak, büyük ekspedisyon tırmanışının sona geldiğini kanıtladığını belirtmiştir. Alpin stil etiğine bağlı kalarak 86 da K2 de ölen Rouse’un, kuşatma dininin taraftarlarının Lhotse Güney Yüzü çıkışını son olarak görmediklerini görmesinden üzüntü duyacağını düşünüyorum. Onlar dinlerini, şeklini değiştirerek hayatta tuttular. Hırs ve açgözlülükle biriktirilmiş her zirveyle, birkaç tane kalmış iyi stil ikonunu, matkapları, keskileri, oksijenleri ve sabit hatları, kabaralı çizmeleri altında fethedilmiş moloz yığınlarına çevirdiler. Koreli bir ekip Gasherbrum IV Batı Yüzü'nü 97 de itaat edene kadar dövdü. 1998 ve 2003’te sırasıyla Bhagirathi III Batı Yüzü ve Nuptse Güney pilları daha önceki alpin stil çıkışlarına rağmen matkaplandı, kuşatıldı.

Çoktandır Rouse, Rab Carrington, Brian Hall ve Roger Baxter-Jones (güney) Pierre Beghin ve Erik Decamp (kuzey), Andrew Linblade ve Athol Whimp (kuzey) gibi inananların, alpin stil çıkışlarına sahne olan Jannu, henüz bu sene silah tutabilen herkes tarafından uygulanabilecek şiddetli saldırılarla zarafetinden koparıldı. Meydan okuma? Uç noktada… Fakat gelişme? Hiç sanmıyorum…

Bizler, bu alpin stil denemeleri, -ister başarılı,ister değil- rotaları ve zirveleri dinimizin ikonları olarak kabul ediyoruz. Bizler, dinimizi sizin mabedinizde veyahut ikonlarınızda uyguladığımızda (yaşadığımızda) farkına bile varamazsınız, çünkü bizler, geçişimizin izini bırakmayız. Mevcut uluslararası hava da şunu anlamanıza yardımcı olacaktır ki; dininizi benim mabedime getirdiğinizde ve benim ikonlarımı kalıcı olarak tahrip ettiğinizde, kafalarınıza birer kurşun sıkmak istiyorum.



Yazar: Mark Twight
Çeviri: Mustafa Nalbant

Editörün Notu:
1 ABD anayasasında kişilere silah taşıma özgürlüğü getiren 1790 tarihli değişiklik.
2 Bu bölüm orjinal makalede "ethos of my church" olarak geçmektedir. Bu çeviride 'church' kelimesi tarikat ve mabed olarak kullanılmıştır. Ethos: Bir toplumu ya da ideolojiyi biçimlendiren yön verici inançlara verilen isim.
3 Japon savunma sanatlarının çalışıldığı ve bu işle uğraşanlar için bir toplanma merkezi ve adeta bir tapınak olan mekanlara verilen ortak isim.
* Orjinal makale (Barbarians at the Gate) ve Mark Twight hakkında bilgi için www.marktwight.com
* Fotoğraflar: Mark Twight arşivinden. Fotoğraf açıklamaları orjinal bilgilere sağdık kalınarak çevrilmiş ve yeniden derlenmiştir.




Ankara: Dagh Dash - Kızılay (312) 230 3310, Dost Kitabevi - Kızılay (312) 425 2464, K2 Outdoor - Kızılay (312) 425 5822, Bursa: Doğa Spor - Heykel (224) 223 6995, Patika Outdoor - Osmangazi (224) 221 1090, İstanbul: Adventure Republic - Kızıltoprak (216) 346 4164, Adrenalin - Karaköy (212) 293 1530, Adrenalin - Beşiktaş (212) 260 6002, Atlas Outdoor - Karaköy (212) 252 3282, Boulderhane - Taksim, Boulderistanbul - Kadıköy, K2 Outdoor - Kadıköy (216) 336 3635, Kanyon - Beşiktaş (212) 261 8961, Kutup Ayısı - Beyoğlu (212) 252 4349, Swat Outdoor - Kadıköy (216) 418 6670 İzmir: Dağ Evi - Alsancak (232) 465 0016, Küçük Duvar - Bayraklı (232) 344 4022, Trabzon: Bilginler Outdoor (462) 321 1633, Olgun Çağlar (541) 235 5550.
TAKOZ Teknik Tırmanış Dergisi UYARI: Bu web sitesinde anlatılan etkinlikler, oldukça ciddi yaralanma hatta ölüm riski taşımaktadır. Yeterli teknik ve mental seviyeye ulaşmadan kesinlikle böylesi etkinlikleri gerçekleştirmeyiniz. Bu tür riskleri üstlenmek, öncesinde yeterli fiziksel ve teknik birikimi ve deneyimi gerektirir. Bu web sitesinn in içeriği, benzer etkinliklerde oluşacak olası kazalar için herhangi bir sorumluluk kabul etmez. Yayınlanan yazıların sorumlulukları yazarlarına aittir. Site içeriği başka web sitesi, magazin, broşür ve benzeri yayınlarda kullanılamaz.


Toplam ziyaretçi sayımız: 2.345.094